Aşağıda fotoğrafı görülen avluda birkaç gün öncesine kadar ziyaretimize gelen dostlarımızla kahve içip sohbet ediyorduk. Bugün avlu terkedilmiş. Kahve masada olduğu gibi duruyor ancak o kahveye enfes tadını veren hoş sohbet dostlar evlerine kapanmış, bekliyorlar…
Neyi bekliyorlar ? Varlığını derinlerde hissettiğimiz ancak yüzünü göremediğimiz düşmanın çekip gitmesini bekliyorlar.
Kimse beklemiyordu böyle bir düşmanı. Herkes kendi dünyasında kendi kaygılarıyla, kendi sıkıntılarıyla yaşıyordu. Herkes kendi zevkini, sefasını en iyi şekilde sürdürebilme yarışını veriyordu. Kapı komşumuza artık şüpheyle bakıyor, aynı fikri taşımayanları ötekileştirmeye başladık. Modern çağın her bireyi gibi, hepimiz uzakta, bilmediğimiz bir coğrafya yaşanan dramlara ancak seyirci kalabiliyorduk. Sosyal medyada yaptığımız iki paylaşım ile o dramlara çare olabileceğimizi düşünüp rahatlıyorduk.
Yaşadığımız ülkenin sahip olduğu askeri güç, silah gücü gibi unsurları göz önüne alıp kendimizi dokunulmaz zannediyorduk. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyorduk.
Peki ne oldu ?
Düşman hiç beklenilmeyen yerden vurdu. Tüm cihanda yaşayan her bireyi tehdit eden küçücük bir virüste vücud buldu. Hazırlıksız yakalandık. Önemsemedik. Yine kendimizi dokunulmaz sandık. Ama düşman hiç de hesaplamadığımız kadar kurnazdı. Birimizi kullanıp bir diğerimize geçmeye başladı. Karşımızdakini koruma yetisini kaybettiğimiz için, şuursuzca hareket ettik. Davranışlarımızı, yaşama biçimimizi gözden geçirmedik. Bireysel, bencil bir yaşam biçiminin ancak ve ancak kalelerimizin düşman tarafından içten fethedilmesine vesile olacağını unuttuk veya öğrenmemiştik. Ve tüm insanlık aynı anda düşmanın pencesinde.
Nasıl çıkarız aydınlığa ?
Varlığını hissettiğimiz ancak yüzünü göremediğimiz bir düşman ile savaşmamız gerektiğini anladık. Bu savaş kollektif bir savaş olacak. Bu korkunç düşmana karşı sadece toplumsal bilinç karşı koyabilecektir. Gecesini gündüzüne katarak bu alanda araştırma yapan uzmanlara kulak verelim ve bu sinsi düşmanın birimizi kullanarak diğerimizi yoketmesine izin vermeyelim.
Her şerde bir hayır vardır diyelim, alışkanlıklarımızı gözden geçirelim. Yaşamımızı yapaylaştıran yeni teknolojik çağın bize dayattığı yalnız, bencil yaşamı tekrar gözden geçirelim.
İnsan olduğumuzu hatırlayalım, varlığımın senin varlığınla mümkün olabileceğinin farkına varalım. Bu illeti yok etmek için empoze edilen kurallara kollektif bir ruh haliyle uyalım.
Yarın birbirimize daha iyi sarılabilmek için, bugün birbirimizden uzak duralım…
İlk ışıklarla birlikte kahve içelim…
Kazım Akar – Paris – 17/03/2020
Bizi Sosyal Medya üzerinde takip edebilirsiniz